<b>“Oyuncak” sizin için nedir?</b><br><br> Oyuncak hayatın ta kendisidir, çünkü kültürler hep oyun ve oyuncaktan doğmuştur. Tekerleği, bir eşyamızı bir yerden başka bir yere taşımak için bulmadık. Biz tekerleği oynamak için icat ettik. İlk insan tekerlekle yüzyıllarca oynadı. Sonradan onun taşıma ve kaldırma işlevini keşfetti. İnsan zaten çocuktur; büyüdüm diyen, ben insanlıktan uzaklaştım diyendir. O çocuk dünyasını köreltmeyen, onu bilgiyle donatan insanlar bilim ve sanat alanında öncü olmuştur. <br><br> <table border="0" align=center cellpadding="4" cellspacing="1" class="ybHeader"> <tr> <td class="ybBg2">
İnsan zaten çocuktur; büyüdüm diyen, ben insanlıktan uzaklaştım diyendir.<br> </td> </tr> </table><p>
<b>Oyuncak müzesi gelecekte özlediğimiz, güzel İstanbul’u yaratsınlar diye, çocukları bugünkü sanal dünyalardan çekmek için mi kuruldu?</b><br><br> Kesinlikle doğru. Burası büyük bir kumdan kale. Hayatın dalgaları o kadar yıpratıcı biçimde art arda gelirken, çocuklar hep kıyıda kumdan kale yapar. Burası, bizi insanlıktan uzaklaştıran, giderek daha çok güç, etiket, kartvizit peşinde koşmamızı kulağımıza fısıldayan o felaket rüzgârına karşı yapılmış bir kumdan kale. <br><br> İkinci Dünya Savaşı’nda insanlar gaz odalarında öldürüldü. O odaya girenler hep aynı görüntüyle karşılaştı; cesetler odada dağınık durmuyordu, bütün cesetler bir köşede toplanmıştı. Temiz hava yukarıda toplandığından, insanlar o havayı solumak için birbirlerinin sırtına çıkmışlar ve öyle ölmüşlerdi. O ceset yığınında hep aynı görüntü vardı; en üstte gençler, onun altında orta yaşlılar, onun altında ihtiyarlar ve en altta hep çocuklar… <br><br> Bugün sokaklarda binlerce çocuk var, bugün terörün eline taş verdiği de hep çocuk, kuş gribi geldiğinde ölen de… Değişen ne? Daha çok güç için, daha çok yukarı tırmanmak için hep ezmiyor muyuz hayatı? Acaba o tinerci çocukların sokaklarda olmasında, liselerdeki şiddet olaylarında kabahatli kim? Yani o gaz odalarından bugüne değişen hiçbir şey yok. <br><br>
<table border="0" align=center cellpadding="4" cellspacing="1" class="ybText"> <tr> <td class="ybBg2"> <div class="ybHeader"> Aslında bütün kentin lunapark olmasını isterdim</div> Düşünsenize Kadıköy’desiniz, karşıda yarımada gözüküyor, güneş batmış, kent ışıklı elbisesini giymek üzere ve Kadıköy Meydanı’nda kocaman bir atlı karınca rengârenk dönüyor… Lunapark’ı, hayvanat bahçeleri gibi kafeslerin ardına çıkarmak lazım. Aslında İstanbul’da hâlâ seyyar oyuncakçılar ve gezgin salıncakçılar var, bunlar çok eski İstanbul gelenekleri…</td> </tr> </table><p>
<b>Daha çok müzenin ve serginin açılması insanların gelişimini tamamen değiştirebilir mi?</b> <br><br> Doğa kirleniyor, bilgi toplumu olamıyoruz, şiddet sokakta her yerde, “kitap kurtları vadisi” diye bir dizi yapamadık… Satranç oyununda doğru hamleyi yapmalıyız ki, kazanabilelim. Çözüm daha çok müze, çünkü müzelerden geçen toplumlar uygarlık yolunda yürüyebilir. Avrupa Birliği’ne girebilmemiz için düzenlemeler yapılıyor. Avrupa Birliği konusunda Avrupa’ya giden onca idareci arasında, kaç tanesi müzeleri geziyor? Gezseler şunu düşünürlerdi; bu insanlar ekonomiyi düzelttikten sonra mı fark ettiler müzelerin olmadığını, yoksa önce müzelerden geçerek mi o varsıllığı elde ettiler? Şüphesiz ki doğru yanıt ikincisi. Peki bizim kendimizi o konuma getirmemiz için müzelerimiz yeterli ve hazır mı? Elimde olsa okulların yarısını kapatıp müze yapardım, çünkü okullarda verilmek istenen bilgiler müzelerde var. Bütün gelişmiş ülkeler müzelerde de ders işliyor! Bizimkisi; müzecilik haftasında, yığın olarak gidilen, ses çıkarılmayan bir derse girmeme bahanesi… <br><br> <table border="0" align=center cellpadding="4" cellspacing="1" class="ybHeader"> <tr> <td class="ybBg2">
Doğa kirleniyor, bilgi toplumu olamıyoruz, şiddet sokakta her yerde, “kitap kurtları vadisi” diye bir dizi yapamadık… </td> </tr> </table><p>
<b>Peki, neden oyuncak müzesi? </b><br><br> Çünkü oyuncak müzesi düşlerin, hayal kurmanın müzesidir. Bu kapıdan içeri giren anne ya da baba bir eliyle çocuğunu tutuyor ya, çıkarken diğer eliyle de kendi çocukluğunu tutuyor. Bu müzede çocuklar, anne ve babalarının çocukluklarıyla arkadaş oluyorlar. Oyuncak müzeleri bilimin, sanatın müzesidir aslında. Çünkü önce hayal kurmak var, gerçek sonra gelir. <br><br> İnsanoğlu uzaya gitmeyi hayal etti ve 20 Temmuz 1969’da bu hayalini gerçeğe dönüştürdü. Ama aya ilk adımı atmadan önce insan, aya gitmenin düşüyle oyuncaklarını yapmıştı ve o oyuncaklarla oynayan çocuklar uzayın fethini gerçekleştirdi. <br><br>
<table border="0" align=center cellpadding="4" cellspacing="1" class="ybHeader"> <tr> <td class="ybBg2">
Bu kapıdan içeri giren anne ya da baba bir eliyle çocuğunu tutuyor ya, çıkarken diğer eliyle de kendi çocukluğunu tutuyor.</td> </tr> </table><p>
<b>Türkiye’de yeni müzeler ve sergiler açılması için umudumuzu artık özel teşebbüse bağladık. Peki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?</b><br><br> Burada önemli olan helvayı yapmak. Çok iyi koleksiyoncularımız var, vakıflara ait çürümekte olan bakımsız binalarımız var, Türkiye’de iş yapan büyük firmalar da var. O tarihi eseri alıp bir koleksiyoncuya vereceksin 49 yıllığına, firmayı da sponsorluk için oturtacaksın; işte sana müze. <br><br>
<b>Tarihi Eyüp oyuncaklarını, müze vasıtasıyla tekrar gün ışığına çıkarttınız değil mi?</b> <br><br> Hediyelik eşya bölümünde, insanlara ne sunacağız diye düşünürken, tarihi Eyüp oyuncaklarını birebir yapmayı düşündük ve gerçekleştirdik. Bunlara ek olarak İstanbul’da yaşayan, 80 yaşını geçmiş, Teo adındaki Hollandalı oyuncakçı da, geleneksel tahta Avrupa oyuncaklarını yaptı. Buraya gelen çocuklar anne ve babalarının oyuncaklarının daha güzel olduğunu düşünüyor. <br><br>
<b>Sunay Akın’ın şiirlerinde hep bir masal diyarı tadı vardır… Şair hassasiyetini genellemeyecek olursak, bugünkü İstanbul’a nasıl dayanıyorsunuz?</b><br><br> Ben gördüğümü, hissettiğimi yazıyorum, edebiyattaki duruşum bir kurgu değil. Zaten şiirde önemli olan dize değil, şairin dize gelmemesidir. Ben sadece böyle mutluyum, doğru olduğuna inandığım şeyleri yapıyorum, bunun için bir kimlik peşinde de değilim. Benim kim olduğuma yalnızca bir yargıç karar verecek, uygarlık tarihi boyunca hep o karar vermiş; o da zaman! <br><br> Hiçbir edebiyat ödülüne katılmıyorum. Üniversitelerde okuyan gençlerin verdiğidir, yoksa 4-5 kişinin bir odaya toplanıp benim hakkımda karar vermesi değildir gerçek ödül! <br><br>
<b>Şiirinizde “Her akşamüstü oyuncakçı/ camekanından çocuk ellerinin izlerini siler…” diyordunuz. Ya şimdi?</b><br><br> O çocuk bendim aslında. Selimiye’de oturduğumuz evin yakınında bir oyuncakçı vardı. Her akşam fırsat bulduğumda kaçardım, dayardım ellerimi camekana, dalar giderdim; dünyalar benim olurdu. Hâlâ, gittiğim her şehirde ziyaret ettiğim ilk yer müzeler, kitabevleri ve oyuncakçılardır. Dünyada oyuncakçılarını gezmediğim şehir yoktur, diyebilirim. <br><br> Oyuncakla oynayan çocuk, o oyunun kahramanıdır ama bilgisayar oyunu oynayan çocuk, o oyunu kurgulayanın figüranı… <br><br>
<table border="0" align=center cellpadding="4" cellspacing="1" class="ybText"> <tr> <td class="ybBg2"> <div class="ybHeader"> Çocuk ve Hüzün</div><br> Ne zaman bir çocuk ölse<br> gözü evlerinde<br> annesinin kavurduğu<br> helvada<br> kalır<br><br>
Yoksul bir çocuk görsem<br> yağmur altında üşüyen<br> köprü olmak geçer<br> hiç değilse<br> içimden<br><br>
Her akşamüstü oyuncakçı<br> camekanından<br> çocuk ellerinin<br> izlerini<br> siler</td> </tr> </table><p>
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir
Kadro baya iyi gitmek lazım ...
çok beğenerek okudum başarılar ...
Teşekkürler yenibir iş ekibi saygılar ...
Kesinlikle dikkate alınması gereken hususlar. ...
harika sosyal medaya baya iyi oldu herkez onu kullanıyor ...
Yenibiris.com || Copyright © Tüm Hakları Saklıdır 2000-2018