Coca Cola Üst Düzey Yöneticisi Cem Kozlu, söyleşimizin ikinci bölümünde gençler ve yönetici-çalışan ilişkileri hakkındaki gözlemlerini anlatırken iş görüşmeleri ile ilgili de şunları söylüyor: “İşe alım için yaptığım mülakatlarda çok hatalar yaptım. Bunların sonra farkında oldum.”
Profesyonel yaşama yeni atılan arkadaşların iş anlayışını nasıl buluyorsunuz? Yöneticilerin en büyük şikayeti gençlerin sabırsızlığı, vermeden almaya çalışmak. Sobaya odun atmayacaksınız ama ısınsın diye bekliyorsunuz. Diğer bir yakınma da gençlerin hayalgüçlerini yeterince zorlamadıkları, yaratıcılık yeteneklerini geliştirmedikleri. Bir de sadece kolay değil çabuk da sonuç almak istiyorlar. Belli bir tecrübeye sahip olanlar başarının yanısıra başarısızlığın da olduğunu biliyorlar, bunları aşmak için de kafa yoruyorlar. Başarısız olduğunda moralini nasıl yüksek tutar vs. Kariyer çizgisini devamlı yükselen bir çizgi beklerseniz düş kırıklığına uğrayabilirsiniz. Çok ters bir amiriniz olabilir mesela. Her zor amirde istifa mı edeceksiniz? Şirket mi değiştireceksiniz? Bence kişisel bir krizdir bu, o zaman kişisel kriz yönetimi uygulamanız lazım. Kendinizle mücadele edeceksiniz, nefsinizle mücadele edeceksiniz… Gençlerde bir de şunu görüyorum, hedefleri fazlasıyla maddi. Elbette daha iyi ve daha uzun bir tatil isteyeceğiz, ailemizi geçindireceğiz, ev isteyeceğiz… Ama hepsi bu mu? Manevi hedeflerimiz olmayacak mı? Bir kere maddiyatta işin sonu yok. Daima birileri sizden maddi olarak daha önde olacak. O zaman mutsuz mu olacaksınız? O yüzden hedef çok önemli. Gençlere bunları öğüt gibi söylemenin faydası yok. Biz gençliğimizde bunları biraz da edebiyattan, sanattan da öğrendik. İnsanların nasıl trajediler yaşayabileceğini, nasıl toparlayabileceğini, nasıl mutlu olduğunu öğrendik. Artı tartışmalarımız olurdu: Din, siyaset… Artık tartışma ortamı internet. Ama orada da bu konulara rastlamıyorsunuz. Daha çok sosyal konular tartışılıyor.
SAMİMİYET GÜÇLÜ SİLAH Yeni mezun bir genç arkadaşı mülakata aldınız. Ona ne sorarsınız? Şunu anlamaya çalışırım. Önce ev ödevini yapmış mı? Yani bu kurumu tanıyor mu? Kendi özellikleriyle bu kurumunkilerin nasıl bir karşılaştırmasını yapıyor? Kendi kafasına göre bunlar nasıl örtüşüyor? Kendisini iyi tanıyor mu? İlgilendiği alanı iyi araştırmış mı?
Kendini iyi tanıdığını nasıl anlıyorsunuz? Aynı soruyu farklı açılardan sorarsanız anlıyorsunuz. Her seferinde aynı şeyi tıpatıp anlatıyorsa anlıyorsunuz ki bu bir ezber. Hazırlık yapmış, kafasındaki şablonu empoze ediyor. Anlattırırsınız başarısı ne başarısızlıkları ne? Başarıdan ne anlıyor, başarısızlıktan ne anlıyor? Hiç kimse bir iş görüşmesinde başarısızlıklarını anlatmak istemez. Bununla değerlendirilip işi alamama korkusundan… Ben samimiyetin güçlü bir silah olduğuna inanıyorum. Çünkü hiçbirimiz kusursuz değiliz ki. Ama eksikliklerimizi bilirsek onların üstesinden gelebiliriz, bir ölçüde. Yalnız bir şey vurgulayayım. Mülakatın işe alım kararında çok sınırlı bir merhale olduğunu düşünüyorum. İşe alım için yaptığım mülakatlarda çok hatalar yaptım. Bunların sonra farkında oldum. Ve geldiğim noktada kendi yargıma fazla inanmıyorum. Bunun başka birkaç destekle güçlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Kişilik testleri, referans kontrolü, daha önce çalıştığı kişilerle görüşme. Coca Cola bu konuda çok yol almış bir şirket. Kendi içinde terfi ettirirken bile entelektüel yetenekleri de sınayan testler yapıyor. Ama tabi bu, görevin de kapsamına bağlı. Mülakat daha çok, sizin kimyanızı ortaya koyuyor. (Adayda) aşırı bir antipatik olma durumu sa, aşırı bir duygusal zeka eksikliği varsa bunları görebilirsiniz. Ama çok ayrıntılı bir bilgi vermiyor. Karizmayla ilgili hoş benzetmeleriniz var kitapta. Peki sizi karizmatik bulurlar mı? Sanmıyorum. Ben de kendimi öyle bulmuyorum. Ama mesela topluluklarda ikna edici bulurlar. Bu benim için karizmatik olmaktan daha önemli. Yoksa düşün peşime deyip de ne yapacağım? Türkiye’de karizmatik bulduğunuz kimler var? Sakıp Sabancı var. Muhtar Kent var. Ali Sabancı… İlk aklıma gelenler bunlar.
İK’YA ÖVGÜ İnsan kaynakları yöneticileri ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Birçok başarılı liderin -Jack Welch gibi, P&G’nin birçok CEO’su gibi- sağ kolu, İK başkanlarıdır. İK başkanları, akıl hocası gibidir. Bu şirketin beş sene sonraki liderlerini nasıl seçeceğiz? Şirkete artı değer yaratacak ortamı nasıl oluşturacağız? gibi konulara kafa yorarlar. Hangi yönetici tipiyle çalışamazsınız? Herhalde hepimizin önyargıları var. Ama dinle, cinsiyetle, etnisiteyle vs. ilgili güçlü önyargılara sahip, bunları mesleğine aksettiren insanlarla çalışmam. Bazı insanlar çok bariz bir şekilde kendi çıkarlarını kurumsal çıkarlarının önüne koyuyor. Hepimiz kendi çıkaralrını tabi düşüneceğiz ama işiyle ilgili tutkusu yoksa bu tip insanlardan da şirkete pek hayır gelmez. Bir de yalan söyleyen söyleyen, şirkete politika sokan, yai dedikodu yapan, açık konuşulmasını sabote eden insanları ya düzeltirsiniz ya da taımdan çıkarırsınız. SABAHLARI HEMEN EPOSTALARA BAKMAK YANLIŞ Kitabınızda zaman yönetimi ile ilgili ipuçları veriyorsunuz. En fazla nerde hata yapıyoruz? En büyük sıkıntı, zamanı iyi kullanmakla ilgili. Önümüze gelen konulara tepki vererek, ani gelen kişiye, gelen telefona cevap vererek vakit harcıyoruz. Programlı düşünmeye zaman ayırmıyoruz. Sabah geldiğimizde hemen epostalara bakıyoruz, kimden ne gelmiş diye. Oysa benim için en verimli zaman, sabahlarıdır, düşünmeye ayırırım. Sabahları kafanız daha iyi çalışır.
NE YAPTIĞIN BİLİNSİN Kendi pazarlamasını yapmayı iyi becerenler gözde çalışanlar oluyor. Reklam yapmayıp sessizce çalışmaya devam edenler yöneticisinin gözüne giremiyor. Bu durumu nasıl çözmek lazım? Bu önemli tabi. Bir araştırma yapılsa sonuçları tahmin ederim dediğiniz gibi çıkar. Kendi yaklaşımım, ikisini de yapmak. Birinci adım, işinizi çok iyi yapacaksınız. İkinci adım da, agresif olmadan, size verilen görevleri arzulanan şekliyle, hatta arzulanandan daha iyi şekilde yaptığınızın zaman içinde bilinmesi önemli. Buna dikkat edeceksiniz. Yoksa doğru, bir şekilde unutulabilirsiniz. Ama bunun yolu öyle davul çalarak bakın ben neler yapıyorum diye önüne gelene duyurmak değil. Vakur bir şekilde, biraz bilinmesi -ki çoğu kez bilinir aslında- ve takdir edilmesi için de adım atmaktan çekinmeyeceksiniz. Ne mesela bu adımlar? Aklıma gelen birkaç yaklaşım var. Şirkette yıllık değerlendirme yapılıyor ise, buna hazırlık olarak kendi arşivinizi, sicilinizi çok iyi tutacaksınız. Yani yıl sonunda oturduğunuzda “sayın amirim, ben şu konularda şu sonucu elde ettim, şu işi sizin verdiğinizden yüzde on daha fazla sonuçla aldım” diyebilmek. Kendi karnenizi belli aralıklarla amirinizle paylaşmanın hiç mahzuru yok. İkincisi, inisiyatif kullanacaksınız. İcraat önemli ama br noktaya kadar yeterli. Bana görev verildi ama, benim bir inisiyatif göstermem lazım. Mesela ufka dalıp, “bunu şöyle farklı yapsak, aynı sonuca daha az masrafla, daha az insanla, daha çabuk yapabilir miyiz’e kafa yormak… Her zaman işe yaramayabilir ama yaklaşımım genelde böyle ise, 10 efordan ikisini üçünü tuttururum. O zaman dersiniz ki bu adamda cevher var, bu adam farklı. Verilenin ötesinde kafa yoruyor. Diyorum ki çok iyi sonuç al, onu da tanıt.
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Merhaba, Home Office iş ilanları için 👉 yenibiris.com #OİŞSENDE! ...
Merhaba, iş ilanlarına göz atmak için yenibiris.com sitemizi ziyaret e ...
Yurtdışı iş ilanları için 👉 yenibiris.com #oişsende! ...
Merhaba, çok teşekkür ederiz. Bu tarz bilgilendirici yazılardan haberd ...
Bilgilendirici konu elinize sağlık ...
Yenibiris.com | Copyright © Tüm Hakları Saklıdır 2000-2020