Gelecek yıl şirketinizde yapacağınız mülakatlarda, yüksek IQ’su olan birini mi yoksa yüksek Klout skoru olan birini mi işe alacaksınız?
Bu cümleyi okuyanların ilk tepkisi ne olur diye düşündüm: “Ne saçma bir soru, elbette IQ!” mu? Yoksa: “Ne saçma bir soru, elbette Klout!” mu? Ya da: “Ne saçma bir soru, elbette hiçbiri!” mi? Veya: “Klout mu? O da ne!” mi? Sizin Meister’ın sorusuna yanıtınız bu seçeneklerden hangisi olurdu bilmiyorum ama hangisi olursa olsun, sonuç şu: İş ciddi! Buyrun yakından bakalım:
Öyle görünüyor ki bu yıl insan kaynaklarının gündeminde sadece yeni neslin işe alımı ve tutundurması değil, işten ayrıldıktan sonraki ilişki yönetimi de önemli bir yer tutacak. Böylesi bir gündemde İnsan Kaynakları’nın gereksinimi olan kaldıraç etkisini, en hızlı ve en etkili biçimde sunacak bir aracımız var: Sosyal İK.
Sosyal İK ile ne demek istemediğimizle başlayalım isterseniz.
“Happy Hour” düzenleyen İK’yı kastetmiyoruz.
Şirket pikniği organize eden İK’dan bahsetmiyoruz.
Çalışanlara doğumgünlerinde e-kart gönderen İK’yi anlatmıyoruz.
Sosyal İK, mevcut ve potansiyel iç müşterisiyle zaman ve mekân sınırlaması olmadan, çift taraflı ve eş zamanlı bilgi paylaşımına ulaşılmasını sağlayan sistemler bütününü kullanan, geliştiren ve cesaretlendiren insan kaynakları yaklaşımıdır. Bu bağlamda Sosyal İK’cı, kullanıcının yarattığı içeriği önemseyen bir küratör kimliği de kazanmaktadır.
Radian6’in yaptığı bir araştırmaya göre 2010 yılında şirketlerin sadece yüzde 6’sı işe alımda sosyal medyayı kullanırken bugün bu oran yüzde 89’a yükselmiş durumda. Fortune 100 şirketlerinin 82’si işe alımda Linkedin kullanıyor. Dahası, Bullhorn’un 2012 Sosyal İşe Alım Aktivite Raporu’nda 35.000’in üzerinde işe alımcı ile yapılan görüşmelerden çıkan sonuca göre bir Twitter takipçisi ilanlara Linkedin’e kıyasla 3 kat daha hızla cevap veriyor.
Madalyonun öbür yüzünde ise, 2013 yılına geldiğimizde sosyal medya hâlâ verimsizlik kaygımızın ve iş kaybı korkularımızın orta yerinde duruyor. Garip ama gerçek, sosyal medya bugün pek çok modern organizasyonda günah keçisi muamelesi görüyor. PERYÖN’ün araştırmasına göre Türkiye’deki şirketlerin yüzde 55′inde çalışanların Facebook, Twitter, Youtube gibi sosyal mecralara erişimi yasak. (Takdir ederseniz ki bu şirketlerin hemen tamamı dış müşterilerine bu mecralar kanalıyla bir ürün ya da hizmet satmaya, tanıtmaya çalışıyor. Bir garip çelişki!)
Peki sosyal mecralar gerçekten bu kadar tehlikeli mi; yoksa bu konuda da hızla paradigma mı geliştiriyoruz? İnternet tabanlı bir yazılım geliştiricisi olan Fonality şirketinin 2011’de yaptığı araştırmaya gore ortalama bir bilgi işçisinin zamanının yüzde 36’sı insanlarla iletişime geçmeye, bilgiye erişmeye ve toplantı düzenlemeye çalışmaya harcanıyor. Tüm bu işlemlerin sosyal mecrada yönetilmesini sağlayan bir platform inşa edilmesi çalışanlara günde ortalama 115.5 dakika kazandırıyor.
Sosyal İK yapılacaklar listemizde bir madde değil; olmamalı. Aslında Sosyal İK bir anlayış, bir duruş ve hatta bir iklim geçişi; yani bir gecede olacak iş değil. Sağlıklı bir yolculuk için Sosyal İK’nın neresinde olduğumuzu belirleyecek soruları oluşturarak işe başlayabiliriz. İşte -bence- her İK ekibinin ihtiyacı olan beyin fırtınası soruları:
-İşe alımda sosyal İK kullanımım çeşitli mecralarda aday profillerini taramaktan ibaret mi? Bunun ötesine geçen uygulamalarımız var mı? Bu uygulamalar çift yönlü mü?
-Crowdsourcing’i bir insan kaynakları aracı olarak kullanıyor muyuz?
-“Klout” skorunun İK ekibimizin her bireyi için karşılığı ne?
-Yapılandırılmış bir sosyal medya eğitimimiz var mı? Oryantasyondan başlayarak her seviye ve gereksinimdeki çalışanımıza programın erişimini yapacak iç eğitmenlerimiz var mı?
-Sosyal öğrenme, eğitim ve gelişim yaklaşımımızın ayrılmaz bir parçası mı?
-Takdir ve tanıma sistemlerimizi kuvvetlendirecek sosyal medya uygulamalarımız var mı?
-Sosyal mecrada bilgi paylaşımı yaklaşımımız yeterince inovatif mi, cesaretlendirici mi, eğlendirici mi? Yoksa veri tabanı samanlığında iğne mi arıyoruz?
Şimdi İK için zaman, reaktif (tepki veren), proaktif (öngören) olmak değil “ko-aktif” (birlikte yaratan) olmak zamaKoaktif bir İK için sosyal medyadan daha etkili bir araç düşünemiyorum. Yeter ki şu tuzaklara düşmeyelim: “Biz çok sosyal bir İK’yız, Facebook grubumuz bile var.” “Biz işveren markamızın farkındayız, Linkedin’de firma profilimiz bile var!” Bunları önemsemediğimden değil, ama amaçla aracı karıştırmamayı öneririm.
2014’e gelindiğinde tüm dünyada iş gücünün yüzde 50’sini oluşturacak olan Y Kuşağı’na hazır mıyız sorusunu artık sormak istemediğimi farkettim. Yine de: Hazır mıyız? Gerçekten?
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Merhaba, Home Office iş ilanları için 👉 yenibiris.com #OİŞSENDE! ...
Merhaba, iş ilanlarına göz atmak için yenibiris.com sitemizi ziyaret e ...
Yurtdışı iş ilanları için 👉 yenibiris.com #oişsende! ...
Merhaba, çok teşekkür ederiz. Bu tarz bilgilendirici yazılardan haberd ...
Bilgilendirici konu elinize sağlık ...
Yenibiris.com | Copyright © Tüm Hakları Saklıdır 2000-2020